04.05.2011 13:00 Yerel saatı | 10:00 Dünya saatı
Giriş
Soğuk savaşın sona ermesi ve akabinde SSCB-nin dağılması sonrasında Azerbaycan`ın bağımsızlığını kazanması bu ülkenin strateji konumunu yeniden değerlendirme ihtiyacını doğurmuştur. Genelde Kafkasya`dakı etnik gerginlikler, özelde Azerbaycan-Ermenistan çatışması, bölgede Rusiya, ABD, AB, Türkiye, Iran ve benzeri güclerin nüfuz mücadelesi, enerjide Hazar havzasının “Yeni Büyük Oyunun” esas merkezlerinden biri olması, Doğu ile Batı Türklüyü arasında köprü karakteri taşıması Azerbaycan`ın strateji önemini güclendirmiştir. Bu makalede Azerbaycan`ın yeniden şekilendirilmeye çalışılan uluslararası sistemdeki stratejik konumu jeopolitik, jeokültür, jeoekonomi ve askeri faktörler ekseninde yorumlanacaktır. Yazıda bu çerçevede Azerbaycan’ın Türk dünyasındaki yeri ve misyonu da değerlendirilecektir.
1. Azerbaycan`ın Jeopolitiği
Azerbaycan’ın strateji konumunun coğrafi boyutunu fiziki, siyasi ve etnik bağlamlarda değerlendirmek mümkündür. Azerbaycan coğrafyasının fiziki boyutu bu ülkenin açık denizlere doğrudan çıkışının olmaması ve geçiş noktasında bulunması bağlamında etkili olmaktadır. Dünyanın en büyük gölü statüsündeki Hazar denizi ile sınırı olan Azerbaycan açık okyanusa doğruda çıkışı olmayan 42 kapalı (land-locked) ülkeden biridir. Tarihsel bağlamda açık denizlere ve okyanusa çıkmanın ticaret, zenginlik ve gelişim anlamını taşıdığı dikkate alınırsa, Azerbaycan için bunun önemli bir handikap oluşturduğu söylenebilir. Coğrafi konumu nedeniyle Azerbaycan ancak Türkiye, Rusya ve İran üzerinden açık denizlere ve okyanusa çıkma fırsatına sahiptir. Son 500 sene içinde uygarlık tarihinin Batı merkezli geliştiği dikkate alındığında burada Türkiye ve Rusya daha önemli yollar olarak öne çıkmıştır. Fakat 16. yüzyılda Osmanlı-Safevi çatışması Türkiye yolunun kullanımını zora sokarken, aynı dönemde yükseliş surecine giren Moskova’nın 19. yüzyılda Kafkasya’nı işgal etmesi Rusya yolunu bu bağlamda Azerbaycan üçün zorunlu seçenek haline getirmiştir.
Azerbaycan’ın doğu-batı ve güney-kuzey arasındaki geçiş bölgesi konumundaki Kafkasya’da bulunması ülkenin stratejik kaderini etkileyen bir diğer önemli coğrafi etkendir. Bu durum Azerbaycan üçün hem fırsat, hem de tehlike oluşturmuştur. Geçiş noktasında bulunmak tarihi İpek yolu veya günümüzdeki enerji ve ulaşım koridoru bağlamında fırsat yaratırken, aynı zamanda Moğolların doğudan batıya, ya da Rusların kuzeyden güneye yayılma stratejisi örneğinde olduğu gibi ülkeni dış güçlerin hedefi yapmıştır. Ülkede Atabeyler ya da Sefeviler benzeri güçlü devletlerin bulunduğu dönemlerde Azerbaycan dışarıdan tehditleri def etmekle kalmamış, aynı zamanda kendi çevresinde geniş bir etkinlik alanı kurmayı başarmıştır. Fakat zayıf devlet yapısının bulunduğu dönemde gerçekleşen 19. yüzyıldaki Rus ve 20. yüzyıldaki Sovyet saldırıları ülkenin sömürgeleşmesi ve büyük toprak kaybına uğramasına neden olmuştur. Yine 1988 yılda başlayan ve halen devam eden Rus destekli Ermeni saldırısının da ülkede iç karışıklığın güçlendiği ve devlet zaifiyatı gösterilen dönemde ciddi başarılara ulaşması da bu kapsamda değerlendirebilinir. Bu çerçevede eski devlet başkanı Ebulfez Elçibey’in siyasi zemine taşıdığı “Bütöv (Birleşik) Azerbaycan” düşüncesi de, bir milletin bölünmesine neden olan tarihi adaletsizliği ortadan kaldırmaya dönük bir çaba olmanın yanısıra, bölgede Azerbaycan’ın stratejik anlamda yeniden güçlendirme girişimi gibi değerlendirmek mümkündür. Nitekim bu konsepti savunanların zaman-zaman dile getirdikleri “Karabağ`ı kurtarmanın yolu Tebriz’den geçer” sloganı da bu görüşü desteklemektedir.
Bugünkü Azerbaycan’ın siyasi coğrafyası Kafkasya’nın güneydoğusunda yerleşen 86,6 bin km² alanı kapsamaktadır. Kuzeyde Rusya (390 km), güneyde İran (765 km), batıda Ermenistan (1007 km) ve kuzeybatıda Gürcistan (480 km), güneybatıda ise Türkiye (15 km), doğuda Hazar denizi aracılığıyla (391 km) Kazakistan ve Türkmenistan’la ortak sınırlara sahiptir. Bu komşular hem ülke güvenliyi, hem de uluslararası sistemdeki konumları bağlamında Azerbaycan’ın jeopolitik konumunu ciddi biçimde etkilemektedir. Batıdaki komşu Ermenistan, tarihi Azerbaycan toprakları üzerinde kurulması, geçen iki yüzyılda bu çerçevede genişlemesi, yine bu anlayışı günümüzde Karabağ’daki işgalle sürdürmesi ve başta Nahçıvan olmak üzere yeni arazi iddialarını gündemde tutması itibariyle en önemli ulusal güvenlik tehdidi gibi değerlendirilmektedir. Kuzeydeki Rusya, Azerbaycan için 19. yüzyılda bu yana iki kere ülkeni işgal etmiş, 20 Ocak 1990 Bakı Batı katliamını gerçekleştirmiş ve 8 Ağustos 2008’de ise Gürcistan’a saldırarak gerektiğinde kendi askeri gücünü bölgede kullanmaktan çekinmeyeceğini tekrar gösteren ve uluslararası sistemin yeniden şekillenmesinde rolünü tekrar artıran en önemli güçlerden biridir. Ayrıca, Rusya’nın Ermenilere verdiği tarihi desteğin Azerbaycan’a büyük toprak kayıpları yaşatması da bu ülkeye yönelik yaklaşımın göz ardı edilemeyecek bir başka önemli boyutunu oluşturmaktadır. Azerbaycan, Rusya ile ilişkilerini bu tarihi miras, mevcut ekonomik ilişkileri ve Moskova’nın “enerji süper gücü” olma hedefi çerçevesinde bölgeye gösterdiği ilgi çerçevesinde şekillendirmek durumundadır. Yine Rusya ile ilişkilerde başta Kuzey Kafkasya olmak üzere bu ülke ile var olan tarihi kültürel ve etnik bağlantılar da göz ardı edilmeyecek bir başka noktadır. Güneydeki komşu İran ise, bölgede savaş tehlikesini canlı tutan nükleer programı, radikal dini rejim ihracı, Azerbaycan’a yönelik tarihi toprak iddiaları, Güney Azerbaycan ve küresel stratejik önemdeki enerji kaynakları bağlamında Bakü için özel önem arz etmektedir. Kuzey batıdaki Gürcistan son dönemlerde enerji ve ulaşım projeleri ile önemi daha da artan Batıya çıkış koridoru, Ermeni ve Rus tehdidine karşı müttefik, bu ülkedeki Borçalı ve Ahıska Türkleri kapsamında mühimdir. Güney-batıdaki komşu Türkiye ile sadece 13 km’lik ortak sınır olmasına rağmen, tarihi, ikili, bölgesel ve küresel öncelikler bağlamında Azerbaycan için gerçek strateji müttefik kabul edilebilir. Bu anlayışın enerji ve ulaşım yolu projeleriyle desteklenmesi ilişkileri daha da derinleştirmektedir. Yine mevcut koşullarda Kafkasya’nın siyasi coğrafyasında Rusya-Iran-Ermenistan üçgenin 1990’larda Batı`nın da desteğini alan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan hattı ile dengelendiği gözlemlenmektedir. Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesinden sonra ciddi darbe alan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan hattı, Batı’nın son dönemlerde Türkiye-Ermenistan sınırların açılması için yaptığı baskı ile daha da zayıflatılmaktadır. Bölgesel dengeleri oluşturan bu oyuncuların bir birileri ve küresel güçlerle ilişkilerindeki yeni çabalar ise yeni güç yapılanmasının habercisi gibi kabul edilebilir.
Devam edecek…
Dr. Nazim CAFERSOY,
ADİU Tudifak Öğretim Üyesi, KAFSAM analisti (www.qafsam.org)
ADİU Tudifak Öğretim Üyesi, KAFSAM analisti (www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder