11.04.2011 17:30 Yerel saatı | 14:30 Dünya saatı
Rusya yönetimi uluslararası ilişkilerde güncel konulardan biri olan Libya’daki gelişmeleri dikkatle izlemeye devam etmektedir.
Genel olarak bakıldığında, Libya’daki gelişmeler konusunda Rusya’nın tutumu her zaman özel önem arz eden noktalardan biri olmuştur. SSCB ile Libya arasında ilişkilerin 1955’ten itibaren kurulmaya başladığını ve özellikle Kaddafi’ nin 1969 senesinde iktidara gelmesinin ardından ivme kazandığını hatırlatmakta yarar vardır. SSCB’nin Kuzey Afrika’daki en yakın müttefiki olan Kaddafi 1991 yılına kadar 3 kez bu ülkeyi ziyaret etmiş, Leonid Brejnev ve Mihail Gorbaçov’la görüşmüştür. Fakat soğuk savaş döneminde özel önem taşıyan SSCB – Libya ilişkileri Gorbaçov’un yönetime gelmesiyle önemini kaybetmeye başlamış ve bu süreç 90’lı yıllarda aynen devam etmiştir. 2000’li yıllarda Putin yönetimindeki Rusya’nın tekrar eski gücüne kavuşmaya başlaması ve Rus dış politikasında enerji faktörünün ağırlık kazanmasıyla Libya’nın önemi tekrar gündeme gelmiştir. Öte yandan, Fransa’nın ve özellikle de ABD’nin Libya’ya ilgisinin giderek artması resmi Moskova’nın bu ülke ile olan ilişkilerini yeni bir aşamaya taşımasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda Rusya devlet başkanı Vladimir Putin 16–17 Nisan 2008 tarihlerinde Libya’yı ziyaret ederek Muammer Kaddafi ile resmi temaslarda bulunmuştu. Putin’in ziyareti süresince iki ülke arasında politik işbirliği, enerji, ticaret ve demiryolu yapımına ilişkin 10 anlaşma imzalanmış ve iki ülke ilişkilerinde yeni dönemin başladığı açıklanmıştı. Ziyaret sırasında resmi Moskova, Libya’nın taşımacılık ve enerji alanlarında Rus şirketleri ile tutarları milyar dolarları bulan anlaşmalar imzalamasına karşılık olarak, bu ülkenin eski SSCB’ye olan 4,5 milyar dolarlık borcundan vazgeçmişti. Son olarak da, Libya lideri Muammer Kaddafi 31 Ekim 2008 tarihinde Rusya’ya yaptığı 3 günlük resmi ziyareti çerçevesinde Moskova’da devlet başkanı Dmitriy Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin’le temaslarda bulunmuştu. Moskova’daki iki taraflı görüşmelerin ana gündemini Putin’in Nisan ziyareti ile ilgili konular oluşturmuştur. Kaddafi’nin Moskova ziyareti sırasında barışçıl amaçlı nükleer programa ilişkin işbirliği konusunun görüşüldüğü ve hatta Libya’nın Rusya’ya Bingazi’de askeri deniz üssü önerisinde bulunduğu iddiaları gündeme gelmişti.
Bilindiği üzere, Arap coğrafyasında başlayan isyan dalgası Şubat ortalarından itibaren Libya’da Kaddafi karşıtı halk ayaklanmasına neden oldu. Şubat sonlarına doğru itirazların iktidarla muhalefet arasında silahlı çatışmaya dönüşerek daha da şiddetlenmesi uluslararası camianın bu ülke ile ilgili birtakım tepkilerini gündeme getirdi. Bu bağlamda BM önce 1970 sayılı Güvenlik Konseyi Kararnamesi ile Libya’ya silah satışını yasaklamış, daha sonra ise 1973 sayılı Güvenlik Konseyi (GK) Kararnamesi ile Libya’da “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasını karara bağlamıştır. “Uçuşa yasak bölge” oluşturulmasına ilişkin kararnamenin kabul edilmesinden iki gün sonra, yani 19 Mart’tan başta Fransa olmak üzere ABD ve İngiltere’nin de içinde yer aldığı koalisyonun askeri uçak ve gemileri Libya yönetimine karşı hava saldırılarını başlatmış bulunuyorlar.
Temel olarak Kaddafi’nin isyancılar karşısındaki askeri üstünlüğünü ortadan kaldırmayı ve muhalifleri korumayı amaçlayan ve aynı zamanda insani müdahale olarak nitelendirilen bu adım gerek tüm dünyada, gerekse NATO içinde sert tartışmaları beraberinde getirmiştir. Yaklaşık bir hafta süren tartışmalar soncunda Libya’ya karşı yürütülen askeri operasyonun komutası 27 Mart’tan itibaren NATO’ya geçmiştir.
Bu gelişmeler bağlamında Rusya’nın Libya’daki olaylar konusunda başından beri net ve kesin bir tavır ortaya koymadığını görüyoruz. Genellikle Ortadoğu’daki isyan dalgası konusunda dikkatli bir yaklaşım sergileyen resmi Moskova Libya’da olayların başlamasından sonra öncelikli önemi kendi vatandaşlarının bu ülkeden güvenli bir şekilde tahliye edilmesine verdi. Şubat’ın son haftasında gerçekleştirilen bu süreç sırasında Rusya yönetiminin Libya’daki gelişmeler konusunda genelde dikkatli açıklamalarda bulunduğu gözlerden kaçmadı. Tahliye sürecin sona erdikten sonra 1 Mart’tan itibaren Rusya yönetiminin Libya yönetimine karşı tavrını sertleştirdiğini görüyoruz. Hatta resmi Moskova’nın Muammer Kaddafi’nin yönetimi bırakmasını istediğine ilişkin haberler gündeme oturmuş bulunuyor. Resmi Moskova Libya konusunda uluslararası reaksiyonun BM GK çerçevesinde şekillenmesinde ve uygulanmasında özellikle ısrarcı olmuştur. Bu yolla Rusya hem bölgede daha aktif bir rol üstlenmeye, hem de ABD’nin gelişmelerden yararlanarak bölgedeki konumunu güçlendirmesini engellemeye çalışmıştır. Bunun akabinde Rusya BM GK’nin Libya yönetimine karşı silah ambargosu uygulanmasını öngören 1970 sayılı Kararnamesi için lehte oy kullanmıştır. Bununla birlikte Rusya BM GK’nin “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasına ilişkin 17 Mart tarihli ve 1973 sayılı Kararnamesi konusunda çekimser kalmayı yeğlemiştir. Resmi Moskova’nın son Kararname konusundaki bu tutumu, dünya kamuoyu nezdinde imajını daha fazla zedelememek kaygısı ve başta Libya’daki çıkarları olmak üzere Batı ile yürütülen görüşmelerde belirli imtiyazlar alması ile açıklanabilir.
Dr. Nazim Cafersoy,
ADİU Tudifak Öğretim Üyesi, KAFSAM analisti (www.qafsam.org)
ADİU Tudifak Öğretim Üyesi, KAFSAM analisti (www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder